4 Nisan 2016 Pazartesi

                                       yerküre

        Merhaba! İçimde, sıcaklara göç eden kuşların kanat çarpışlarının telaşesi var. Çokça da sevinci sanırım. Her şey yolunda diyemem. Ama her şey kötü demek, güzel şeylere haksızlık olur. Zira artık güneş, erken batmıyor. Çok seviyorum ve sanırım seviliyorum da. Zor olmuş olsa da, öğreniyorum. Yara bandı kullanmayı ve sevmeyi. Öyleyse, şimdilik kötü şeyler tolere edilemeyecek boyutta değiller.
        Kendimi bildim bileli yazı severim. Yaz saati uygulaması, geç kararan hava, şehrin sesini taşıyan sıcacık rüzgârlar... Mutlu ediyor bunlar beni. Kışsa, elimi uzatsam kaçıp gidecek kadar küskün hep. Ayaklarımı yeryüzüne bağlıyor sanki. Kapana kısılmış hissediyorum. Kapana sıkıştığınız düşünceler kol geziyor rüyalarımda. Kışı sevebilecek kadar büyük değilim henüz. Birkaç sene daha yazlık heveslerle yoluma devam edecek gibi görünüyorum şimdilik. Kışın tadını almaya başlayana kadar, yazlar güzeldir. Memnunum zaten bu hâlimden. Böylesi güzel. Güneşin tepeler ardından ışımasını seviyorum. Geç kararan gökyüzünün altındaki binaların, sokaklara geç vakitte düşen gölgelerini. Yaz akşamlarında benden büyük olan gölgemi takip etmeyi seviyorum. Ayaklarım ona değerse eğer, yanıp oyunu kaybedeceğim düşüncesini. Motorla karşıya geçerken, köpüren masmavi denizin arkasında bıraktığı baloncukları seyretmeyi özlüyorum kışın. Karadan uzaklaşıyor olmayı. Yaz, güzel şey.
        Her sene daha güzel şeyler yapacağımız yazlar planlayıp hiçbirini yapamıyoruz genelde. Bunların vicdan azabını çektiniz mi peki? Bence dünyanın en tatlı vicdan azabı. Kaybınız yalnızca bunları ertelemekken, kimse sizi yatıp öylece uzanmanızdan dolayı yargılamıyor. Yargılasalar dahi, bu çok da umrunuzda olmuyor esasında. Oysa kış vakitleri öyle mi? Boşa geçirmiş olduğum her saniye bile huzursuz ediyor beni. Yazlar, zamanın önemini unutturuyor bana. Zamanı umursamaya gerek kalmıyor çünkü. Güneş yerinde ve her şey yolunda oluyor. Kanepede uyurken, üstünüze örtülmüş bir pike gibi. İnsan yüreğini ve acılarını güzelce sarıp sarmalıyor. Şefkatli mevsim zira, kıymet biliyor. Dinlediğiniz en hüzünlü şarkı bile rüzgâra karışıp uzak yerlere gidiyor, bu da iyi hissettiriyor. Size de böyle oluyor mu sahi? Çünkü esen rüzgâra ya da dünyanın tınısına indirgenmiş bir mutlulukla büyüdüm ben. Ve hayat öylesine güzel geldi bana hep. Şimdi, yalnız olmadığımı varsaymak istiyorum. Bu harikulade hissiyat içinde, biraz olsun yalnız olmadığını bilmek istiyor insan. Yürürken yolun sol tarafında biri olmadı mı, biraz fena.
        Yeşili seviyorum, botlarımın artık ağırlık yapmıyor oluşunu seviyorum. Duvarları kaplamış dalları seviyorum. Ayağıma yapışan karpuz kabuklarını, çilek batırdığım şeker tabağının hafif nemli kısmını elimle sıyırmayı seviyorum. Hepsi öylesine güzel hisler ki, mânâsızca bir huzur veriyorlar. Ya da şöyle ifade edeyim, benim için huzur dolu şeyler bunlar. Size neden mi anlatıyorum? Çünkü güzel şeyler içimde kalırsa eğer, akan bir gözyaşımda kaybederim. Sendelediğim bir adımda düşürürüm. Sinirlendiğim bir anda darılırım. Sıktığım vakit bunaltırım. Ki anılarım, değerlerim, benim için böylesine önemliyken, onları bu tehlikeli durumda tek başlarına bırakacak kadar kalpsiz de değilim. İstiyorum ki birileri bilsin ve unutmasın. Bir gün benim varlığımın hiçbir önemi kalmadığı vakit, varlığımı önemli hâle getiren tüm bunlar, dolaşıp dursun yeryüzünde. Hatta belki gökyüzünde. Ama unutulmak istemiyorum. Adımı unutun, görünüşümü de. Sevdiğim şeyleri unutmayın ama. Yazın gelmesi sizler için ayrı bir anlam ifade etsin. Karpuzlar, çilekler ve sokak başları. Yolun sol tarafı ve şapkalar.
        Bencillik değil bu, yani sanırım. Kaç ömrümüz var ki bu dokuz ayda bir yazın geldiği dünyada? O hâlde, bir şeyler bırakmamız gerekiyor.
        Hülasa; yazı seviyorum. Yeşili seviyorum. Zamansız olmayı seviyorum. Ayaklarımdaki hafiflik hissini. Adımlamayı seviyorum. Buraya binlerce şey sıralayabilirim. Ancak uzatmaya gerek yok sanki: Zamanı sıkıntı etmeden nefes aldığım vakitleri çok özlüyorum. Bu kadar yakınına gelmişken, uzak hissettiğim bu nisan göklerini de.
        Başkaları da bilsin istiyor insan; sevdiğini, hissettiğini ve nefes aldığını. Başkaları da bilsin yazın güzel olduğunu. En çok da akşamüstleri ve ağaç dallarında.