23 Kasım 2019 Cumartesi

gün ışığı hoşça kal


kollarımı sonsuzluğa açtım
bu kez ağaçlar benim peşimde
göğümde yıldıza ihtiyacım yok
ışık içimde doğuyor
bir ses arıyorum
ses bana varıyor usulca
son kez, bir adım daha
koşmaktan yorulmadan
denizi sayıklayarak
gövdesine sarılıyorum bir ağacın
içine çekiyor beni
ve tutunuyorum
"dalların," diyorum
"dalların sürükleyecek beni!"
sonra aklıma dolanıyor
ayın ışığı
kirimi soyuyorum,
ay beni kucaklıyor
evren bize son şarkını söyle
son kez gülsün dünya
ve biz son kez analım
zamansız geçen yaz günlerini
balkon mermerine dayanmış ıslak yanaklarla



- sonra şarkı başlasın, bittiği yerden:
  "those were our times
      those were our times."





7 Eylül 2019 Cumartesi

                                 gün ışığı kızı uyuyor 

gökyüzünün yarılıp da içine girdiğim bu yerde, arkamda bıraktığım her şeyi son bir kez selamlama vakti. görülmüş rüyaların, duyulmuş tüm şarkıların kucağına yatıp huzurlu bir uykuyu arama vakti şimdi. yol bulunursa eve dönme vakti, yol bulunursa evi de bulma vakti.

insan en çok kendini kanatıyor, ne acı. bu gerçeği yük edinip dağları aşmak benim boyumdan çok büyük bir işti. şu denizde boğulan da benim, yaktığı ateşte kendini yakan ahmak da. tanıyorum beni. ellerimin tuttuğu boşluğu. dibinde can veriyor olan ruhumu, iyileştiremediğim ruhumu.

pencerinin kenarında umut etmem gerektiğini düşünerek geçti günlerim. hayatımı bir kafesin içine koyup kilidi başka insanların elinde aradım. başka insanların eline diken batırdım. ağacına aşina olmadığım bu ormanın soğuğunda morarttım parmaklarımı. çamuru beni zehirleyen bu yerde kalmaya ısrarcı varlığım, şimdi beni suçluyor varlığı için. 

ben umut etmeyi öğrendim bir kez ve sonra hayal kırıklığına dönüştü varlığım. ötesine geçemediğim bir duvar ördüm yüzüme ve aynaya bakmayı bıraktım. aynam kimdi, aynam neydi bilmiyorum artık. aynayı kırıyorum, kırıklara dokunuyorum, ben bu aynayı bir yerlerden tanıyorum. tıpkı eski bir acıyı anımsar, yeniden duyar gibi. tıpkı kendimi tanıdığım gibi. işte öyle yabancı bir ayna, işte öyle tanıdık bir ayna. 

kulaklarımı sağır eden bu sessizliği bozmak adına bir çabam yok. ben hayata doğru koşmaktan yoruldum. oysa ben dünyaya karşı durmak ile meşhurdum. taşlı bir yolda, kumlu bir sahilde, yeşil çimlerin üzerinde, sıcak asfaltta yürüyemem. 

"ruhumu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen bu yaralara" inancım yok. dokununca sancıyan bu izlere acımıyorum artık. kesilmiş bir ağacın gövdesinde yeniden yeşillenen bir yaprak değilim. güneş ışığının kemiklerime dokunmasına izin veremem.

geçmişin özlemi beni kandıramaz artık. ben bir özlem bulutuyum. kanarsam bir yol daha açacağım kendime. bildiğim yollar bana çok uzak. gün bitsin diye girdiğim bu yataktan, her gün, kendim olmamak için kalkmayacağım. 

uyku beni tanısa, kanatlarının altına alsa, sıcaklığı ile dokunsa düşüşlerime ve ben dünyanın en güzel düşüne kapatsam gözlerimi...
yaşamış olurdum.


        

4 Nisan 2019 Perşembe

                                        eski düş



eski bir gecenin eteğinde
ya da ışığın tozlu kalabalığında
şimdilerde aklım nerede bilmiyorum


sokak başlarını hatırlar gibi
bulutları omuzlarımda taşıyorken
ayağıma batıyor dikeni
soğuk bir sevginin ve
ellerimi belirsizliğe bulamakla meşgulüm


ayaklarıma rüzgâr dolandıkça
gözümü kapadığım rüyalardan
-en çok da uyandığım sabahlarda-
kaçıyorum ki, bulamasın beni hiçbir son


üst geçitlerin altından seslenen gürültü
alt geçitlerden üstüme gelen dalga
ne durmak biliyor sisli gök
ne de yolunu öğreniyor


cama uzanan kırık bir dalda
açmaya çalışıyor eski bir çiçek
bense başımı acıya yaslamakla yükümlüyüm