24 Ağustos 2018 Cuma

                                       yengeç dönencesi

Biraz sabır.

Sabahları erken kalkıp, bazı geceler hiç uyumuyorum. Bazı geceler yalnızlığına ortak oluyorum başka insanların, bazı geceler kendi yalnızlığımla ne yapacağımı düşünüyorum. Çıkış bulamıyorum. Ben hep büyüyorum ama hiç çıkış bulamıyorum.

Düzene oturtulması gereken şeyler var elbette, yapılması gereken işler ve konuşulması gereken meseleler. Ben artık insanlarla konuşamıyorum. Cümlelere başlıyorum topluca ve bir yere kadar geliyorum da. Konuya giremiyorum hiçbir zaman. Konu ne bilmiyorum.
“Başarısızlıklarla dolu seneler geçirdim, bir yenisine girmeye daha tahammülüm yok.” derken haziran geldi! Haziranda her şey yoluna girecekmiş gibi. Sanki haziran benim gözlerimi uykuya kapatabilirmiş gibi. Kapatabilir mi? Kapatamadı.

Sürerliliğim kalmadı bu hayata karşı. Ne günler katlanılabilirdi ne de uykular. Ben bir yola çıkmak istedim yalnızca. Biri yanımda olsun istedim. Ama tek duyabildiğim kendi ayak sesim. Korkakça, bir gecenin içine doğru yürüyorum şimdi. Işığımı kaybettim, ama en azından hâlâ kendimdeyim. Kendimleyim. Ya kendimi kaybetseydim?

Usulca uyanıyorum bir uykudan, aynada bir yüz görüyorum. Dokunabiliyorum, hissedebiliyorum. İçimi görmek istiyorum, içimden çıkmak istiyorum. Burada kapana kısılmış gibiyim. Benim yerim burası değil. Yerimi bilmiyorum. Ben bu hayatta ne az şey biliyorum!
Her şey anlamsız, bu gözler neye bakıyor? Boşluğa. Boşluğa. Boşluğa. Boşluğa. Boşluğa. Kim dolduracak bu boşluğu?

Temmuz sıcağında ya da ağustos rüzgârında... Hiç fark etmedi; sevemedim, sevilemedim. Oturup, bekledim bir bankta. Günler, aylar, yıllar... Şimdi her şeye çok uzaktayım ve her şey uzaklaşıyor benden. “Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.” Ellerim boşluktan başka tutacak bir şey bulamadı. Hiçbir eli tutamadım.

Yavaşça bir düşü öldürüyorum, ardından diğerini. Hakkım yok, gücüm kalmadı. Hiç rahat vermiyor anılar ve düş değeri kazanıyorlar. Düşler kalbimi yoruyor. Düşlerimi öldürüyorum. Düşler beni öldürüyor. Düşlerim kırılıyor. Bana dair her şey ne çabuk kırılıyor! Kırıklıklardan sıkıldım, böyle yaşamak elimden gelmiyor. Yaşamak elimden gelmiyor.

Her şey ne basitmiş oysa bütün mümkünlerin kıyısındayken. Ne ölüme ne de yaşama yakınken. Yakın olduğum tek şey bir duvar ve sesim ona çarpamıyor. Duvarı yıkamıyorum, duvar beni yıkıyor. Kalbimi yokluyorum, hâlâ atmaya devam ediyor. Arsızlık!

Benim asıl derdim kendimle. Savaşların hepsinden kendime yenik çıkıyorum. Savaşmayı bilmiyorum, savaş ne bilmiyorum. Ben sadece bir şeyler olsun istiyorum artık. Havada asılı kalan bu hayata bir pencere açmak istiyorum.

Bir hikâye istedim, orada ol istedim. Bu hikâyede kendime bir yer bulamadım.