8 Ekim 2020 Perşembe

dünya


küçük odamın içinde yerküreyi adımladığım bir geceyi anımsıyorum. pencerenin önüne çöküp dışarıdan gelen yağmurla ellerimi ıslattığım geceyi. ellerimi ıslatmıştım çünkü insan kendi kanından arınamıyor. ben her rüyada ellerimi kendi kanımla kirletip sabahları yağmur yağsın diye çok dua ettim.


bazen öyle bir yere geliyorum ki, artık hiçbir yere gidemeyeceğime emin oluyorum. hiçbir yerin bana gelmeyeceğini iyice anlıyorum. öyle yerler oluyor ki ben ne oranın içinde oluyorum ne de dışarıda kalıyorum. oysa ne gövdem mevcut artık ne de bir ışık taşıyorum içimde. 


kendimi karşıma oturtup bir sandalye çekiyorum. bir sandalye çekip oturacak olmanın gerçekliğini hem sağımda hem solumda hissediyorum. omuzlarımdan tutuyorum kendimi. insan her gece kendi cenazesini taşırmış omuzlarında, bildim. kendimi öyle alengirli bir acıyla sırtlanıyorum işte. o sandalyeyi çekiyorum, kendimi karşıma oturtarak tabii. “bak,” diyorum, “bir ayna neden kanar?” bir ayna neden kanar, ben bunu bilmiyorum. 


gökyüzü karardıkça kendimi boşluğa doğru bırakasım geliyor. ne gümüş rengi ne de ağaçların göğe doğru uzanan dalları sağlamlaştırıyor iplerimi. ipler benim ellerimde ama ellerim de bağlı o iplerle. ne yana çevirsem çözülmüyor, ne vakit çözsem lekesi çıkmıyor. müzik işe yaramıyor.


şimdi ben bu yolu adımlıyorum. yol bitiyor ve herkes evine dönüyor. evi olmayanlar için bir şarkı çalıyor, ben o şarkıya eşlik ediyorum. sarı bir sokak lambasının altında gölgemle dans ediyorum. yıllar, yılları büyük bir azimle kovalıyor fakat hiç yakalayamıyor. zaman geçiyor, dünya sertleşiyor, ben büyüyorum. ama o yolun sonu hiç değişmiyor. kendi gölgesiyle dans eden küçük kıza sarılmak için eğiliyorum. yükünü hafifletmek için birazını ben taşımak istiyorum, “müzik işe yaramıyor.” diye yanıtlıyor beni. o küçük kız hiç büyümüyor, ben aynaların yalancı olduğunu anlıyorum, müzik işe yaramıyor. 


herkesi etrafıma toplamaktan memnuniyet duyduğum bir masanın altında saklanıyorum şimdi. varlığım kimseye dert olmasın, yokluğum hiçbir yarayı açmasın, ellerim bir düşü daha kanatmasın istiyorum artık. ne çok şey istiyorum. verecek hiçbir şeyim yokken ne çok şeyi almak için gönüllü oluyorum. bu noktadan dönebilir miyim dersin? dönemezsin. adımlarken her şeyi devirdiğin bir dünyada geri dönecek yer bırakmadın kendine. istersen bir şarkıyı mırıldan, istersen dans et artık. müzik işe yaramıyor.


ben bir denizin kıyısındayım, sırtımı ağaçlara verdim. bileklerimden geçen damarları dallarına benzetip gösteriyorum hepsine. öyle kötü bakıyorlar ki bana, ben bir ağaç değilim çünkü. ama köklenmek istiyorum, dizlerimin dibinde oturulsun istiyorum, birine gölge olayım istiyorum. gövdenizde bana da yer var mı? yok. ben ne bir gövdeye sığıyorum artık ne de bir dalın üzerine. o hâlde bu denizin içine doğru yürümek vakti. yüzme bilmiyorum fakat yürümeyi çok iyi biliyorum. bir adım atarsam dizlerime dek su, ne mutlu bana. ikinci adımda omuzlarım da suyun altına doğru giriyor, ellerimi üzerimden çekebilirim. şimdi bir sonsuzluğun içindeyim. bu boşlukta kendime nereyi ev belleyeceğim? işte burayı. hiçbir yeri. nasıl olsa müzik işe yaramıyor.